Hasan Gök

~kodlamaya, hayata ve şeylere dair yalan yanlış düşünceler içeren kişisel blog~

Sınav Zamanları Klasik Öğrenci Halleri

15 November 2009

Dert ve çile dolu bir vize haftasının daha sonundayım. Sınav zamanlarında öğrenci milletinin bütün tipik özelliklerini daha bir yoğun yaşadıktan sonra, kendime bir ders olması açısından bloguma da not düşmek istedim.

Nedir vize zamanı klasik öğrenci halleri? Bahsedelim:

  • Tüm dersler mutlaka son güne bırakılmıştır, her derse en fazla bir gün çalışılabilir. Sınav sayısı fazla ise zamanın bölüştürülmesi gerekir. Derslerin zorluk derecesine göre orantı kurulur, hangi derse kaç saat çalışılması gerektiğine karar verilir. Bu düşünme aşaması da birkaç saati bulur.
  • Alttan alınan dersler varsa (ki muhtemelen vardır) “Ulan keşke zamanında çalışıp geçseydim” diye iç geçirilir. Ama “geçen sene de aldım, biliyorum” diye düşünülüp bu derse çalışılmaz.
  • Fotokopiciler önünde uzun kuyruklar oluşturulur, üst sınıfların notları aranır, yazısı güzel olan arkadaşların defterleri fotokopi ile çoğaltılır, geçmiş yıllarda çıkan sorular aranıp bulunur, ama hiçbirine çalışılmaz.
  • Bu kadar çileyi bünye kaldıramaz. Uyku düzeni bozulur (ki büyük ihtimal zaten yoktur), gece uyunamaz, sabah kalkılamaz. Sınava geç kalma durumunda “Acaba bomba ihbarı yapsam sınav iptal edilir mi?” şeklinde bir düşünce alır öğrenciyi. Sonuçlar düşünülüp vazgeçilir. 🙂
  • Her sınavdan sonra, dönemin en zor dersinin sınavdan çıkılan ders olduğuna karar verilir. “Yeterince çalışamamıştım, yarınki sınava daha iyi hazırlanacağım, zaten en zor sınav(!) geçti” şeklinde düşüncelerle eve gidilir.
  • Sıradaki sınavın dersine çalışmak için masa başına geçildiği anda, aslında en zor dersin çalışılacak ders olduğuna karar verilip internetten araştırma yapmak için bilgisayar açılır. Araştırma yapılması gerektiği unutulup “Kim neye çalışıyor acaba?” sorusuna cevap bulmak için MSN Messenger, Facebook gibi araçlar kullanılır. 2-3 saat de o şekilde araya verilir.
  • En sonunda hiç kimsenin çalışmadığına karar verilip “En azından ortalama düşük olacak, çan eğrisinden yırtarız” psikolojisine bürünülür ve derse geçilir.
  • Çalışma zamanlarında (runtime 😛) mutlaka “Artık son! Bundan sonra günü gününe çalışacağım!” şeklinde sözler verilir. Son güne bırakınca çok zor olduğu tecrübe edildiği için bu sözlerin tutulacağı kesindir(!) Ayrıca gerçekten günü gününe ders çalışmayı bilen ve o kadar şeyi anlayıp öğrenebilen birkaç arkadaşın varlığına hayret edilir.
  • Sınavların tamamı bitene kadar yukarıdaki kısır döngü tekrarlanır. Aynı düşünceler içinde kaybolunur, aynı sözler verilir, aynı şekilde tüm sınavlar kötü geçer…
  • Son sınavdan çıkıldığı anda ise yukarıdakilerin tamamı unutulur. “Önemli olan katılmaktı” denilir ve kalacak derslerin “seneye daha kolay halledileceğine” karar verilir. Hem bu işin daha “finalleri” vardır. Henüz son kurşun atılmamıştır, finallerde veya gelecek sene, nasılsa bir şekilde halledilecektir. Halledileceğinden emin bir şekilde diğer sınav dönemine kadar -yine her derse en fazla bir gün çalışılacak şekilde- tatil moduna geçilir, genelde bu böyledir…

Evet, öğrencilerin klasik hallerinden bahsetmiş oldum. Ama okuyan herkes üstüne almasın bu yazıyı, çünkü arada belirttiğim gibi gerçekten düzgün çalışıp her şeyi anlayan arkadaşlarım da var. Ancak tanıdığım öğrencilerin büyük çoğunluğu (ama gerçekten büyük çağunluğu) yukarıdaki maddelere uyuyor. Ben de başı çekiyorum yazdığıma göre 🙂 İnşallah bir gün bu tembellikten kurtulup doğru düzgün çalışan, her şeyi zamanında öğrenen bir öğrenci olmayı başarabilirim! (Bu cümleden sonra Mustafa Oral hocanın ilk sene tahtaya yazdığı söz geldi aklıma, Non scholae, sed vitae discimus. Anlamı: Okul için değil yaşam için öğrenmeliyiz… Yoksa bu da mı bir gelişme? 🙂 Zannetmiyorum.) Allah öğrenci milletine (başta bana) yardım etsin 🙂

Her neyseee, böyleyken böyle işte 😛 Son mesajı verip bitireyim.
Kıssadan hisse: Öğrenci milleti böyledir, uslanmaz… 🙂